Alaçatı'da Bir Gün
Alaçatı'ya gidebilmek için Çeşme'den Alaçatı'ya giden küçük minibüslere bindik. Çeşme otobanından doğrudan Alaçatı'nın merkezine ulaştık. Minibüsten inip biraz yürüdüğümüzde bizi restore edilmekte olan yel değirmenleri karşıladı.
Değirmenleri geçtikten sonra Alaçatı'nın çarşısına yöneliyoruz. Çarşıya ilerleyen yolun başında öncelikle hediyelik eşya dükkânları ile karşılaşıyoruz. Satılanlar arasında çoğunlukla yol kenarında gördüğümüz yel değirmenlerinin mıknatıslı buzdolabı süsleri ve minyatür değirmenler var. Bu küçük değirmenlerin birçok çeşidini yapmışlar, farklı renkler ve boyutlarda, istediğiniz gibi bir tane buluyorsunuz mutlaka. Değirmenlerin dışında bardaklar, kül tablaları gibi birçok süs eşyası vitrinleri, tezgahları süslüyor.
Hediyelik eşya dükkânlarının karşısındaki sırada da dondurmacılar ve kafeler görüyoruz. Buralarda sakızlı şeyler meşhurmuş, orada hemen bir tane meşhur sakızlı dondurma ve yanındaki sakızlı lokma yazan tezgahı da görüyoruz tabii ki. Dükkânlara da değirmenle ilgili isimler verilmiş, değirmen shop, değirmenler çay bahçesi gibi isimler gördüm.
İlerledikçe her tarafın taştan olması dikkatimi çekiyor. Dükkânlar, evler, yollar hep taştan yapılmış. Sanırım yeni olan yapılar bile uyumu bozmamak için aynı şekilde taştan yapılmış. Sonradan yapılan hiçbir şeyin uyumu bozmamasına dikkat edilmiş. Her şeyin renginin doğal ve canlı olması da hoş görünüyor. Kapılar pencereler renklendirilmiş, mavi, yeşil, kırmızı her renk ile karşılaşabiliriz. Bakımsız olan hiçbir şeyle karşılaşmadım burada, her şey çok iyi değerlendirilmiş bence. Sokaklar daracık ama çok şey sığdırılmış nereye bakacağımızı şaşırıyoruz yavaş yavaş ilerliyoruz incelemek için. Sokaklarda bir sürü kafe var ve yollar onların masalarıyla sandalyeleriyle dolu.
Yine de rahatsız eden bir görüntü olduğunu düşünmedim çünkü göze hoş geliyorlar. Dar sokakta ilerlerken sandalyenin birini sahiplenmiş bir kediye rastladık. Durup onu sevdik biraz. Adının da Kâmil olduğunu da öğrenmiş olduk.
Daha sonra pasaja mı benzer desem sergiye mi benzer desem yine birçok süs eşyasının ve takıların satıldığı bir yere giriyoruz. Herhangi bir şey almaya karar veriyorum, böyle şeyler almak hoşuma gider ancak çok fazla çeşit var ve ben de karar veremiyorum. Hepsini beğendiğim için kararsızlıktan seçemiyorum ve en sonunda bir şey almadan çıkıyorum. Artık yoruluyoruz ve kafelerden birinde oturmaya karar veriyoruz. Birer limonata içerken etrafı ve insanları incelemeye de devam ediyorum. Oradan da kalktıktan sonra biraz daha sokaklarda dolanıp Çeşme'ye dönüyoruz. Akşam yemeği için telefonun navigasyonu yardımıyla restorana gitmeye çalışıyoruz. Giderken de marinadan ilerlemeyi tercih ettik. Marinada bir sürü tur teknesi vardı. Bir tanesine de turların fiyatı sorup ertesi gün gelmeye karar veriyoruz. Sabah uyanamayıp yetişemiyoruz orası da ayrı mesele ama bir dahaki sefere diyoruz artık.
Yemeğimizi yedikten sonra dönerken çarşının içinden geçmeye karar veriyoruz, trafiğe kapalı uzunca bir sevgi yolu boyunca etrafa bakınarak ilerliyoruz. Etrafı ve dükkânları incelerken arada önüme bakmayı unuttuğum da oluyor tabii. Yine bir sürü sakız rakısı ve sakız reçeli görüp merak ediyoruz. Sakız reçelinin küçük boylarından alıyoruz bir tane merakımızı gidermek için ve sonra bütün gün gezmenin verdiği yorgunluk yüzünden artık bugünlük gezimizi bitirip otele dönüyoruz.
Sezen SÖNMEZ 11-B