T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
MANİSA / YUNUSEMRE - Manisa Hasan Türek Anadolu Lisesi

Nefise Göksu DOĞANGÜN - CENNETE AÇILAN BİR KAPI KAZ DAĞLARI

 

          CENNETE AÇILAN BİR KAPI KAZ DAĞLARI

 

          İnsan nasıl olur da dağın yamacında, cam gibi parlayan denizin kenarında adeta nazlı bir kız gibi dalgalarıyla kıyıya vuran denizin sesini dinlerken huzur bulmaz ki? Körfezden esen ve ciğerlerinize çektiğinizde adete yeniden doğmuş hissi veren oksijeni içime çektikçe adeta yeniden can buluyorum.

 

          Sizi bilmem ama benim her yaz gittiğimde vedalaşırken zorlandığım yerlerin başını çeker orası. İnsan nasıl zorlanmaz ki? Yaşadığım şehrin beni boğan kötü havası ve beni dayanılmaz migren ağrılarına mecbur kılan dayatmalarından kurtuluyorum adeta, bunlar bile cennet yapmaya yeter de artar gözümde orayı...

 

          Sonra, size Hasanboğuldu'dan bahsetmiş miydim? Eğer Kaz Dağları cennetse orası cennetin kalbidir benim için. Efsane şöyle: Edremit pazarı, şimdi olduğu gibi yüzyıllar önce de çarşamba günleri kurulurdu. Etraftaki köylüler ürünlerini pazara getirip satar, ihtiyaçlarını alarak köylerine dönerlerdi. Zeytinli köyünün yakışıklı delikanlısı Hasan'ın babası ölmüş, anasının ve kendisinin karnını doyurabilmek için baba mesleği bahçıvanlığı devam ettirmekte idi. Yetiştirdiği sebze ve meyveleri, Edremit pazarına götürüp satar, ihtiyaçlarını alıp köyüne dönerdi. Kaz Dağları'nın zirvesinde Beyoba köyünün güzel kızı Emine ise yetiştirdiği süt, bal, peynir, tereyağı gibi ürünleri beş saatlik bir yürüme mesafesiyle dağdan inerek pazara getirip satarak ailesinin geçimini sağlardı.

 

          Hasan, o gün pazarın kalabalığı içerisinde bir kız görmüştü, çok güzel, alımlı bir kızdı, uzun süre gözleri ile onu takip etti. Giysilerinden obalı olduğu anlaşılıyordu, sırtında heybesi bir şeyler satmaya uğraşıyordu. Kızı gözden kaybetmişti fakat hayali gözünün önünde duruyordu, evlenme çağı da gelmişti. Güzel düşlere dalıp gitmişti. Birden, kendisine seslenildiğini fark etti, kafasını kaldırdığında güzel kızı karşısında görmüştü. Eli ayağı birbirine dolaşmış, şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmıştı. Bu halini gören kız gülmeye başlamış, daha da güzelleşmişti. Hasan kendisinden istenenlerin en iyilerini seçip verdi kıza, kim olduğunu sordu. Adının Emine olduğunu ve Zeytinli'nin üstündeki obalarda oturduklarını öğrendi. O da Hasan'ı fark etmişti. Her çarşamba Emine peynirin, sütün, yoğurdun, balın en iyisini, Hasan'a getiriyor, Hasan da sebzenin en iyisini ona veriyordu. Pazardan, Zeytinli'ye kadar beraber dönüyorlar, Zeytinli'den sonra Emine obaya varabilmek için üç saat daha yürüyordu.

 

          Emine ile Hasan birbirlerini sevmişler ve evlenmeye karar vermişlerdi. Hasan'ın annesi evine bir can yoldaşı geleceği için sevinmişti. Fakat Emine'nin ailesi, obada hiç mi kendine uygun delikanlı bulamadığını, ovalının obada yaşayamayacağını söyleyerek bu duruma karşı çıkmışlardı. Emine ısrar edince Hasan, kırk okka tuzu sırtında obaya çıkarabilirse yiğitliğini göstereceğini ve herkesin onu damat olarak kabul edeceğini söylemişlerdi.

 

          Emine, Hasan'a durumu anlatır. Başka yapacak bir şey olmadığını anlayan Hasan, sevdiğine kavuşmak için tuz çuvalını sırtına alır ve yola düşerler. Bahçıvanlık yaptığı için Hasan bu tür bir yüke alışkın değildir. Beyoba'ya vardıklarında yorulmaya başlar. Şimdiki Sütüven Şelalesi'ne vardıklarında, dere içinden geçene yol, taşların fazla olması onu yormuş, tuz da sırtını yakmaya başlamıştı. Önünde daha geldikleri kadar yol vardı. Gökbüvet'e vardıklarında gücü tükenen Hasan, yere düşer. Emine, Hasan'ı yüreklendirmeye çalışarak gelecek iyi günleri anlatır, fakat Hasan kalkamaz. Emine'ye buralardan kaçmayı, başka yerlerde yaşamayı teklif eder. Emine obasına söz vermiştir. Kendisinin bile rahatlıkla taşıdığı çuvalı taşıyamayan kişiyi obaya nasıl götürebilirdi. Hasan'ın yalvarmalarına aldırmaz, çuvalı omzuna alarak obanın yolunu tutar. Hasan "Senin obana varamıyorum, kendi köyüme de varamam, beni bırakma!" diye yalvarır. Emine, Hasan'ın sesi kulaklarında çınlayarak yoluna devam eder. Obaya vardığında pişman olur. Geri dönmek ister fakat fırtına çıkar, şiddetli bir yağmur başlar. Ailesi bu havada onu ormana bırakmaz, sabah olunca gitmesini söylerler.

 

          Emine sabahı zor eder, ilk ışıklarla, Gökbüvet'e koşar fakat Hasan yoktur. Zeytinli'ye annesine, Edremit'e koşar, Hasan'ı kimseler görmemişti. Hasan'ın sesi kulaklarında çınlayan Emine, mecnun gibi, dere boyunca onu arar durur. Obasına da dönmez. Günler sonra Gökbüvet'te, Hasan'ın gömleğini ve ona verdiği çevreyi bulur. "Sana kavuşmaya geliyorum Hasan'ım!" diyerek kendini Gökbüvetin başındaki çınara asar. O günden sonra Gökbüvetin adı Hasanboğuldu, Gökbüvete bakan çınarın adı da Emine Çınarı olmuştur.

 

          Böylesi bir cennetin böylesine üzücü bir hikâyesinin olması beni çok şaşırtmıştı. Hâlâ bu köy pazarları geleneğini devam ettiren köylülerin ürünlerinden de tatmadan geçmeyin, derim. Ben en çok çileğini sevdim buranın. Pazarın ilerisine doğru devam eden yolda şelale sizi gökyüzüne çıkarır gibi gölün en güzel yerine çıkarıyor. Yollar biraz sıkıntılı olsa da gördüğünüz mükemmel manzara size yorgunluğunuzu unutturuyor. Bu cennet, aynı zamanda da koruma altındadır ve bir milli parktır. İçinde özel endemik bitkiler bulunan parkta, canlılar daha rahat bir ortam sürsün diye belli güzergâhlarda gezilmektedir. Kısaca, böyle anlatabildim bu cenneti size, ölmeden bir de siz görebilesiniz diye.

 

 

 

Nefise Göksu DOĞANGÜN

11-A 867

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 03.01.2017 - Güncelleme: 08.03.2025 20:49 - Görüntülenme: 965
  Beğen | 0  kişi beğendi