KENDİNİ BEĞENMİŞ ŞIMARIK
Düşünmek... Her saniye yaptığımız klasik bir eylem değil midir? Uykuya dalana kadar bir şeyler düşünürüz, belki uyuduktan sonra da...
En çok da bu yıpratmaz mı insanı? Üzüntü, kaygı, korku, nefret... Hepsi de düşünmekten doğmaz mı?
Bir hastalık değilse nedir peki bu? Sen, ben, o... Hepimizde olan, insanlık var olduğundan beri kendini gösteren ve sonra düşünmekten çıldırdığımız vakitlerde locasında kahvesini yudumlayıp bize kendini beğenmişçesine bir gülümseme bahşeden... Nedir bize tüm bu acıları çektiren saçmalık? Bir hastalık değilse nedir peki?
Hiç günlerce düşüncelerinizin odağı olacak bir olay yaşadınız mı? Eğer başınıza geldiyse siz de bilirsiniz ne kadar can sıkıcı bir süreç olduğunu. Bazı kişiler savunurlar düşünmeyi. Ne de olsa hayal kurmanın yanı başında düşünce yer alır. Doğru, hayalleri olmasa yaşayamaz belki insan. Lakin hayal değil midir sonuçta? Adı üstünde.
İnsanın umutlanmasına neden olmaz mı hayal? Olmayacak birçok şey için insanın umutlanıp sonra da hüsrana uğramasına zemin hazırlamaz mı? Düşünce, arkadaşı değil midir hayalin? Sırf eğlensin diye insanların beyinlerini bir oyun bahçesi gibi kullanıp bırakmıyor mu tohumlarını zihinlerimize? Haksızlık, düpedüz haksızlık! Ama düşüncenin dünyasında adalet farklıdır. Çarklar tersine döner. Daha ağızdan çıkmamış, normalde var olmayan şeyler gerçektir, geçerlidir onun için.
Şimdi düşünmenin hüsnü hakkında eski düşünceleriniz mi var aklınızda? Bizi en çok yıpratan, hem ruhen hem de bedenen en çok yoran bu işsiz yaratığa karşı hâlâ biraz sempati duyuyor musunuz? Doğrudur, bir şey diyemem. Sonuçta beynimizin ipleri daima onun elindedir.
Melike Şevval AKIN 11-F