T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
MANİSA / YUNUSEMRE - Manisa Hasan Türek Anadolu Lisesi

GÜNLERDEN DİKİLİ

GÜNLERDEN DİKİLİ

Yazın sıcağını üzerimizden atmak için yapılmıştı tüm planlar. Çalışmaktan yorulduğumuz günlerde bir an olsun bu planı düşünmek huzur ve mutluluk veriyordu insana. Üç günlük izin insanı bir nebze olsun rahatlatabilirdi belki de. Ramazan Bayramından sonraki Salı sabahı 06.30. Çadırlar, karpitler, bir pike ve bir çanta kıyafet.


Evden çıktık. Şans eseri Aytunç'un babası götürecekti bizi. Yola çıktık. Erken çıkmıştık yola ve kimse uyumamıştı. Altı kişi zar zor sığmıştık küçücük arabaya. Yolda kimimiz uyudu, kimimiz de benim gibi iki saatlik yolculuğun keyfini çıkardı. Aliağa'nın çıkışında bir yerde, yol kenarında gördüğümüz bir mekân dikkatimizi çekti. Üzeri asma yapraklarıyla kaplı, bahçesinde bolca güller, masalarda fesleğen çiçekleri... Müthiş bir yerdi. Arabayı sağa çektik. Birer bardak çay iyi gelebilirdi belki de içimizi ısıtmak için. Yaklaşık yarım saat oturduk bu güzel bahçede. Yolumuza devam ediyoruz. Denizin maviliği yerini sadece masmavi gökyüzüne bıraktı. Yaklaşmıştık. Sonunda bir levha göründü: Dikili Nüfus: 29000. Yolun uzandığı nokta, kordon kısmının berisinde kalan sahildi. Araçtan inip kendimize uygun yer aramaya başladık çadırımızı kurmak için. Bulmuştuk da. Bulduğumuz yer biraz kirliydi. Kirliydi derken klasik bir Türk vatandaşının yaptığı türden her yer çöp içindeydi. Bu durum biraz da milletimizin ne kadar duyarlı olduğunu gösterir ya, neyse... 

   Mıntıkamızı yaptıktan sonra çadırımızı kurmaya başladık. Ayağımızın kuma gömüldüğü, sıfır taş olan bir yer bulduk çadır için. Çadırın karşısında dalgaları kıyıya vuran deniz...  Tam aradığım manzara. Birkaç lokma bir şeyler yedik. Buraya her geldiğimde yaptığım yürüyüşümü yapmıştım kordon boyunda. Geri döndüğümde sabahın dokuzunda denize girmek için giyindik. Çok sürmedi sudan çıkmamız. Su soğuktu. Çıktık denizden Aytun'un ailesi bizi bıraktıktan sonra gitti. Biraz keşif yapmak için giyindik. Kordon boyundan çarşıya doğru yola çıktık ki ne görelim? Bir kafe, denize sıfır. Aşağısı deniz. Cam kenarında bir masaya oturduk. Birer içecek söyledik. Bu eşsiz manzaraya doğru yorgunluğumuzu attık. Evet, tam da aradığım huzur buydu. Deniz, dalga sesleri, içecek... Geze geze günü akşam etmiştik. Çadıra döndük ve biraz oturduk. Markete gidip biraz yiyecek bir şeyler aldık. Yemekten sonra bir kafeye giderek biraz oyun oynadık. Çok sıcaklamıştık. Birer dondurma iyi gelir diye düşünerek dondurmalarımızı yedik. Kumsalın köşesinde bulunan büfeden içecek alıp kumsala geçmiştik. Huzura kaldığım yerden devam ediyordum. Ayın ışıklarının denizin kara sularına vurduğu yansımasını izleyerek yudumlamıştık içecekleri. Biraz slow müzik ortama uyum sağlamıştı. Canımız sıkıldı bir ara ve tekrar çarşıya çıkmıştık. Bu sefer sınırları aşıp Dikili'nin en baştaki koyuna gittik.


Çadırımızın ilerisinde bir dibek kahvecisinin olduğunu öğrendik. Denememek olmaz diye yürüdük kumsaldaki masalara doğru. Dört tane şekerli kahve... Uzaktan pişmesini izlediğimiz kahvelerimiz geldiğinde hepimizin yüzünde bir şaşkınlık ifadesi vardı. Belki de hayatımızda hiç o kadar köpüklü kahve görmeyişimizdendir. Harikaydı. Geceyi uyuyarak geçirdik. Çünkü önceki günden kalma bir yorgunluk vardı üzerimizde. Sabah güneşin çadıra yansıttığı sıcaklık ile boğularak uyandık. Çok nefret ettirecek bir durumdu bu. Hepimiz sinirli bir şekilde simit evi bulduk ve kahvaltı yapmak için masaya oturduk. Kahvaltıdan sonra üzerimizdeki sıcaklığı atmak için hazırlanıp denize açıldık kiraladığımız kuğu ile. Ufukta görünen yük gemisine uzaklığımız, geldiğimiz yol kadardı. Yani yolu yarılamıştık bile. Masmavi berrak bir nokta bulduğumuzda durduk denizin ortasında. "Aynı anda bir, iki, üç!" o sıcaklıkta suyun içine kademeli bir şekilde giren vücudum rahata kavuşmuştu resmen. Serin, çok serin. Bir saat kuğuda gezdikten sonra kıyıya çıktık. Duş alıp üzerimizi değiştirdik. Bu güneşte bu kadar yüzmek yeterliydi.


            Telefonların şarjları azalmıştı. Bir an önce bir yer bulup şarj etmemiz lazımdı. O gün kaç kafe gezdik bilemiyorum. En sonunda acıkmıştık ve bir pizzacıya girip yemeğimizi yedik. Çadıra dönerken birkaç abur cubur aldık. Gün batımını izlerken bir yandan da sohbet ediyorduk. Bu geceyi çadır civarında geçirmeye karar verdik. Aldık içecekleri geçtik kumsala dalga seslerini dinliyoruz. Uyku vakti gelmişti. Yattık yatmasına da uyku tutmadı ki. Çıktım çadırdan Aytunç da arkamdan geldi. Gittik öbür cephedeki küçük, eski bir ilkokulun önündeki koyda oturduk biraz. Saat 03.00' e geliyordu, yattık. Sabah aynı yerde kahvaltı yaptık.  Kahvaltı, koşuşturmaca derken son güne geldiğimizi fark ettik. İçimizi hüzün kapladı. Son günde kimi eski, kimi bir o kadar yeni yazlık evlerin önünden geçerek iskeleye gittik. Buraları her ne kadar sevsek de fazlasıyla yorulmuştuk. Bu günü bir şey yapmadan geçirdik. Akşam olmuştu. Son kez denize girmek nedeniyle gece saat 11.00' e doğru kendimizi karanlık denizin dalgalarına bıraktık. Biraz yüzdükten sonra son kez çarşıya çıkıp birkaç hediyelik eşya aldık. Bileklik! Nasıl severim! Bu gece erken yattık. Sabah yolumuz vardı. Kalkar kalkmaz etrafı toplayıp son kez fotoğraf çekilip yola koyulduk. Herkes işe, yorgunlukları atamadan çalışmaya başlayacaktı. Bu üzücüydü. Manisa'ya vardık. Kendimize gelip on beş dakikam varken evden çıkıp işe gittim. Bu yorgunluğu mecburi çalışmayla daha da artırmış bulundum.

S.MERT ÖZKILIÇ

 

   11-D 581

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 24.03.2016 - Güncelleme: 12.12.2019 16:01 - Görüntülenme: 821
  Beğen | 0  kişi beğendi