T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
MANİSA / YUNUSEMRE - Manisa Hasan Türek Anadolu Lisesi

CESUR SEYYAH - MELİKE SAĞLAM

                                                       CESUR SEYYAH

Küçük çocuk, odasının penceresinden uzun uzun sokağı izledi. Önce taksi durduran yaşlı adamı, sonra okullarına giden renk renk üniformalar giymiş öğrencileri, daha sonra elinde bir buket çiçekle koşturan kızı, soğan satan kamyoneti, dükkanının kepenklerini gürültüyle açan ayakkabı tamircisini gördü... Ellerini  ayaklarına götürdü; yüzünü tuhaf bir hüzün kapladı..."Düşlediğim dünya bu kadarcık mı? Daha ötesi yok mu?" diye geçirdi içinden. Saate baktı, saat dokuz buçuk olmuştu... 

Penceresinin önündeki sandalyesinden kalkıp yatağına uzandı. Okula gitmeye niyeti yoktu. Hayatını film şeridi gibi gözünün önünden geçirmeye başladı. Çocukluğuna dair tüm anıları farklı  bakıcılarla, saatine tonlarca ücret alan özel eğitmenlerleydi. Anne babasıyla hiçbir zaman vakit geçirememişti zaten. Odasından çıkıp çıplak ayaklarıyla soğuk, taş merdivenlerden hızlıca indi. Salona gidip çekmeceden aile albümünü çıkardı. Albümün ilk sayfasında anne ve babasının düğün fotoğrafları vardı. Annesinin zarif vücudu bembeyaz, taşlı gelinliğin içinde daha da güzel görünüyordu. Abartılı makyajı yüzünün doğal güzelliğini örtmüştü. Küçük çocuk onun bir palyaçoya benzediğini düşündü. Babası ise her zamankinden genç görünüyordu. Annesi ve babası üniversitede tanışmış mezun olur olmaz evlenmişlerdi. Bu evliliğin ailelerin rızası ile olmaması nedeniyle küçük çocuk doğana kadar anneannesi ve dedesi onlarla görüşmemişti. Torunları olunca aralarındaki buzlar eridi ve yeniden bir aile oldular. En azından sözde öyleler. Çocuğuyla bile ilgilenmeyen anne babadan akrabaları ile görüşmesini beklemek ne kadar doğru olur?

Küçük çocuk sayfaları çevirmeye devam etti. Şimdi karşısında yıllardır görmediği kuzenleri vardı.Sayfaların bazılarında ise hiç tanımadığı akrabaları... Şimdi de özel küçük albümünü çıkardı. Bu albümdeki fotoğrafların çoğu o epeyce küçükken çekilmişti. Küçük çocuk gözleri yaşlı fotoğrafları teker teker okşadı. Bakıcısına komidinin üzerine bıraktığı notta yazan şeyin aynını söyledi ve birkaç kıyafet, birkaç da aile fotoğrafını koyduğu çantasını sırtına takıp boynu bükük bir şekilde evden çıktı.

Ailesi onu birçok kez tek başına anneannesine göndermişti. Özellikle de dedesi öldükten sonra sık sık onu ziyaret etmeye giderdi küçük. Bıraktığı notta hafta boyunca anneannesinde kalacağı yazıyordu. Evdekiler notu kim bilir ne zaman göreceklerdi, acaba yokluğunu fark edecekler miydi? Annesinin biriktirdiği paradan aldığı için kendini kötü hissetmişti, hoş, annesi fark etmezdi bile. Bir süre okul vakti olduğu için bomboş olan çocuk parkında oturdu. Ne yapacağını düşündü. Ne yapmak istediğini. Hayatı dört duvar arasında gecen bir çocuk dışarıya çok çabuk ayak uyduramaz, özellikle de ona bir yol gösteren yoksa. Doğal olarak içini acımasız bir korku kapladı. Dakikalarca kafasında bin bir türlü senaryo kurdu.  Etrafındaki insanlara baktı, kaldırımda bastonuyla yürüyen yaşlı teyzeye, annesiyle market alışverişinden dönerken sekerek yürüyen küçük kıza. O kadar da kötü olamazdı her şey. Biri dikkatini çekti. Boyu biraz daha kısa olsa kızın elindeki çiçekler yere değecekti. Bu sabahki kızdı, koşan kız. Şimdi ağır ağır yürüyor ve birkaç saniyede bir hıçkırıyordu.18-19 yaşlarında olan bu kızın kıvırcık, kestane rengi saçları gözyaşlarıyla al yanaklarına yapışmıştı. Küçük çocuk onun yanına gitti, su verdi. Kız o kadar halsizdi ki konuşamıyordu bile. Çocuk onu kolundan tutup parktaki salıncağa oturttu. Büyük bir insan gibi kızın derdini dinledi, onu avuttu. Onu aldatan erkek arkadaşının aldığı çiçekleri çöpe attı. Kendini farklı hissediyordu. O ana dek gerçek dostu olmamıştı, okuldaki arkadaşları sadece birer zengin züppesiydi. Bu kız ise o kadar samimiydi ki tanımadığı küçük bir çocuğa dökülüvermişti birden. Ağlaması kesilince  " Adın ne senin çocuk? Annen baban nerede, neden yalnızsın?" diye sordu. Çocuk cevap vermeyince "Tamam.Senin adın Cesur Seyyah olsun. Cesur Seyyah,  dünyadaki en yalnız canlıdır. Sen de en az onun kadar yalnız gözüküyorsun" dedi. Küçük çocuk bu isimden çok hoşlanmıştı. Uzun süre muhabbet ettiler, kız hayat hikayesini anlattı ama çocuğa sorduğunda yanıt alamadı. Cesur Seyyah ailevî sorunlarından biraz olsun uzaklaşmak için çıkmıştı bu yolculuğa,aile konusunu  açmanın lüzumu yoktu. Birkaç saat içinde kırk yıllık arkadaş gibi oldular. Ayrılacakları vakit çocuk utana sıkıla bu gece kalabileceği bir yer aradığını söyledi. Adının Mısra olduğunu öğrendiği genç kız, çocuğun evden kaçtığını anlasa da bunu ona belli etmemeye çalıştı. Mısra, cesur seyyahı kaldığı kız yurduna gizlice soktu, geceyi orada geçirdiler. Özel yurt olduğu için oldukça lüks bir binaydı, renk renk eşyalarla donatılmış , tek ve çift  kişilik odalar vardı. Mısra çift kişilik bir odada kalıyordu ve küçük çocuğun şansına oda arkadaşı şehirde değildi. Çocuk o gece düşünmekten geç saatlere kadar uyuyamadı. Pencereyi açtı, gökyüzüne baktı. Şehir hayatından nefret ediyordu. Kirlilikten yıldızları bile seçemiyordu lacivert gökyüzünde. Sahra çölündeki yıldız manzarasına hep hayran kalmıştı ama gidebileceği en uzak yer şehrin yakınlarındaki köylerdi.

Ertesi sabah cesur seyyah kızın yastığının kenarına teşekkür notu bırakarak sessizce yurttan ayrıldı. Küçük çocuk artık ne yapacağını biliyordu. Onun en büyük isteği yeni insanlar tanımaktı. Sürekli eve gelip giden samimiyetsiz eğitmenlerden, umursamaz bakıcılardan, hiçbir zaman anlaşamadığı arkadaşlarından ve en önemlisi kendileriyle yarım saatten fazla zaman geçiremediği ebeveynlerinden sıkılmıştı artık.

İlkbahar çoktan gelmişti ama hiçbir yerde okuduğu kitaplardaki güzellikleri  göremiyordu küçük çocuk. Beton duvarlardan başka bir şey olmadığını fark etti çevresinde. Kafası esti, bir köy otobüsüne bindi. Önceki gün kadar korkmuyordu şimdi, belki de Mısra aldı korkularını , çocuğun o minik yüreğinden. Cep telefonunu çıkardı. Çok fazla cevapsız çağrı ve mesaj vardı. Kimden olduğuna bile bakmadan oyun oynamaya başladı. O yaştaki çocuğa telefon alınmasının manası nedir ki zaten?

Bıyıklı iri yarı şoförün onu sarsmasıyla uyandı cesur seyyah. "Son durak çocuk" dedi. Küçük çocuk çantasını kaptığı gibi otobüsten indi. Şoförle yalnız kalmak onu germişti. Etrafına bakındı.Bahçeli yıkık dökük yer evleri vardı. Yürüdü, yürüdü, yürüdü... En son geçen gece Mısra'nın yemekhaneden getirdiği yemeklerden yemişti. Karnı gurulduyordu. Bahçesinde ineğini sağan yaşlı bir kadın gördü. Herhalde 70 yaşlarında vardı. Vücudu iyice sarkmış, yüzü buruş buruş olmuştu. Çekinerek bahçesine girdi.

...

- Buyur oğlum? Sen Fatma'nın torunu musun?

...

- He çocuğum dilini mi yuttun?

-  Yok teyze, sanırım yanlış otobüse bindim. Annemle babam da şehir dışındalar.

- Vah vaah, el kadar çocuğu yalnız birikivermişler.!

- Şey... Birkaç gün burada kalabilir miyim, izniniz olursa?

Teyzenin sıcakkanlılığından mıdır, bizim çocuğun eli yüzü düzgünlüğünden mi bilmem, yine sevecenlikle misafir edildi. Ayşe Teyzenin kocası iki yıl önce vefat etmiş, çocukları hayırsız. Bir kız iki erkek evlat, üçü de Ayşe Teyzeye babaları ölüp de mirası kalasıya kadar gelip gitmemişler. Payları da aralarında bölüşünce yine iletişimi kesivermişler. Cesur Seyyah,ağlayarak dertlerini anlatan Ayşe Teyzeyi gördükçe içi cız etti. Belki de bu yüzden kabul etmişti çocuğu evine. Zavallı kadını adını söylemesiyle güldürdü.

- Len oğlum Cesur Seyyah neyimiş? Bu yeni nesli hiç anlamam vallahi.

Az önce hüngür hüngür ağlayan yaşlı kadın şimdi bazısı eksik bazısı çürük dişleriyle kahkahalar atıyordu küçük çocuğa. Hava kararmadan köyü dolaştı. Havanın daha temiz olduğunu hissedebiliyordu. Çok değilse de etrafı yeşildi. İpe çamaşır asan genç kızlar, etrafta koşuşturan küçük çocuklar, dışarıdaki küçük tüplerde yemek yapan yaşlılar... Kendini şimdiden buraya ait hissetmişti. Eve döndüğünde yemeğini yiyip Ayşe Teyzenin ona hazırladığı (küçük oğlunun eski odasıymış) odaya yerleşti. Çantasını boşalttı. Yatağa yatıp günün değerlendirmesini yaparken parkta Mısra'nın telefon numarasını aldığı aklına geldi. Çantasını kurcaladı, telefon yoktu. Cepleri boştu. Cüzdanını kontrol etti. Annesinden aldığı bir miktar para da gitmişti. Büyük bir endişeyle küçük yer evinde dört dolanmaya başladı. Ayşe Teyze başına bağlayıverdiği beyaz yemenisi ve göğüslerine kadar çektiği uzun şalvarıyla ağır ağır cesur seyyahın yanına geldi. Küçük çocuk ona durumu açıkladı.

- Ah be yavrum, en baştan söyleyivereydin ya annem.

Ayşe Teyze evinde telefon olmadığını ama mutlaka gençlerden birinde olacağını, endişelenmemesini söyledi. Cesur seyyahın cesareti kırılmıştı. O gece Ayşe Teyzeye her şeyi anlattı, tüm hayat hikayesini. Yaşlı kadın çok benimsemişti bu çocuğu. Birkaç gün kalmasını söyledi. Küçük çocuk düşünüp taşındıktan sonra bu vakitten sonra birkaç gün kalmayı kabul etti. Sonraki günlerde Ayşe Teyzeye işlerinde yardımcı oldu, hayvanlarını besledi. Hatta sağdı bile. Köyde yaşayan çok fazla insan yoktu bu yüzden kaynaşmaları çok uzun sürmemişti.

Dördüncü  günün  sonunda bir delikanlının telefonundan annesini (neyse ki numarası ezberindeydi) aradı. Annesi küçük çocuğun sesini duyunca sevinç çığlıkları attı. Cesur Seyyah bu duruma pek alışık değildi ama epey hoşuna gitmişti. Ertesi sabah annesi lüks arabasıyla köye gelince tüm çocuklar arabanın etrafına toplandı. Bu sırada Cesur Seyyah Ayşe Teyzeyle ağlaşa koklaşa vedalaşıyordu. Onu ziyaret edeceğine söz verdi ve kulağına gerçek adını fısıldadı. Kendinden küçüklerin başlarını okşayarak büyüklerin ellerini öperek köyden ayrıldı. Eve geldiğinde önce kavuşma sevinci daha sonra azarlama süreci yaşandı. Anne babası hiç yapmayacakları işi yapıp anneannesini aramışlardı. Çocuğu hiçbir yerde bulamayınca polise bildirmişlerdi. Küçük seyyah oldukça duygu dolu anlar yaşadı. "Daha fazla kaçayım bari" şakasınaysa hiç  gülünmedi. Telefonunu bulmayı sadece Mısra'ya ulaşmak için istiyordu. Tek çocuk olduğu için hep bir kardeş istemişti ve Mısra kadar samimi bir insanı kaybetmek istemiyordu. Telefon sinyallerden bulundu, çalan kişinin bıyıklı şoför olduğu tespit edildi. Küçük çocuğun adı Cesur Seyyah olarak kaldı ve Mısra'yla abla kardeş gibi oldular. Kahramanımız Ayşe Teyzesini her tatilinde ziyaret etti, onu hiç bir zaman ihmal etmedi. Her şey ailevî sorunlarla başlamıştı, bu sorunların tam olarak çözüldüğü söylenemez. Küçük çocuk alttan almaya çalıştı, anne baba daha fazla vakit ayırmaya.  Cesur Seyyah'ın maceralı günleri bitti, monoton hayati geri döndü. O ise bundan hiç  de şikayetçi değildi.

                                                                                                                             Melike SAĞLAM

                                                                                                                                       11 F    

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 13.04.2017 - Güncelleme: 08.03.2025 20:46 - Görüntülenme: 1340
  Beğen | 1  kişi beğendi