ÇANAKKALE'DEN NOTLAR
Gecenin zifiri karanlığında sözlenen yerde hepimiz hazırdık. Ufak birkaç pürüzü de atlattıktan sonra saat 01.00 sularında yola koyulduk. Gidiş yolculuğumuzu karanlık olduğundan çoğunluk uyarak geçirdi. Tabii uyumayıp aralarında sohbet edenlerin, şakalaşıp gülüşenlerin hatta pişti oynayanların sesi gecenin ve otobüsün sessizliği içinde hemen kulağa çarpıyordu. Arada verdiğimiz birkaç mola yerlerinde ortam bayağı hareketleniyor ve yola koyulunca yine eski halini alıyordu.
Sabahın ilk ışıkları... Gecenin karanlığını bölen aydınlanmayla otobüsümüzde hareketlenme başlamıştı. Yanımızda olan öğretmenlerimize sorduğumuzda Çanakkale'ye yaklaştığımızı yarım saat - 45 dakikaya varacağımız cevabını aldık. İşte, Çanakkale il sınırına girmiştik saatlerimiz dördü geçiyordu. Otobüsümüz uygun bir yerde durdu ve kalan yolu yürüyerek yol kenarında sıra sıra dizilmiş kahvaltımızı yapabileceğimiz kafelere gruplar halinde dağıldık. Yarım saat- 45 dakikalık kahvaltı molasından sonra yine bir araya toplandık. Kahvaltısını önce bitirip kalan vakitte fotoğraf çekilmeye başlayanlar bile olmuştu. Saat sabahın körüydü daha ama buna rağmen hareketliydi buralar. Kahvaltımızı yaparken bir adam gözüme çarptı hocalarımızın yanında dolanıyordu. Otuzlu yaşlarının sonunda ya da kırklı yaşlarının başında olduğu her halinden belliydi. Kravatını cebinde taşıyan bu adamın rehber olduğunu sonradan anladık hepimiz. Sevecen, konuşkan biriydi, gezimizi renklendireceği de kesindi.
Çanakkale... buram buram tarih, buram buram vatan kokan memleket. İnsanın buraya gelince içinin titrememesi mümkün değilmiş, daha ilk adımımda anladım bunu. İnsan her adımını attığında sanki altında yatan onca Mehmetçiğe ihanet eder gibi hissediyor, utanıyor. Milli mücadele ruhunu iliklerine kadar hissetmemek mümkün değil atasının evladı olan her Türk genci için. Göğsümü kabartan, yüreğimde taşıyacağım bu manevi hazla dolu atalarımızın emanet ettiği kutsal topraklarda bulunduğum için nasıl mutluyum, nasıl gururluyum anlatamam.
Çanakkale'ye geldiğimizde vaktimizin kısıtlı olmasından gezilecek yerleri seçmemiz gerekti.24 saat bile yoktu önümüzde. O yüzden kara muharebelerinin asıl yapıldığı bölge olan Gelibolu Yarımadası'na denizden geçecekmişiz.Yalnız, ilk feribotun kalkmasına daha vardı Bu arada etrafı gözlemledim. Cidden göz alıcı güzelliği vardı şehrin ve feribotumuz hareket etti. Boğaz'ın karşısında olan ve feribottan rahatça görülen ve Boğaz'ı savunan eski kale var: Kilitbahir. Kalenin yukarısında sağ taraftaki yamacın üzerinde, 1915 yılının Türk askerinin tepenin üzerine çizilmiş büyük ve beyaz temsili resmi vardır. Bu asker, bir eliyle tüfeğini tutarken, diğeriyle aşağıdaki Türkçe yazıyı gösterir:
Dur yolcu!
Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Bu yazıyı görmek bile insanı duygulandırmaya yetiyor. Ne kadar da manalı. Karşıya geçince İlk önce Kilye Koyu'nun hemen karşısında bulunan "Ana Tanıtım Merkezi" olarak adlandırılan yere gittik. Çok güzel hazırlanmış bir yer. Bahçesinde savaşa katılmış komutanların kabartma rölyefleri, gazilerin anılarından birer cümlenin yazıldığı mermer sütunlar mevcut. Hediyelik eşya alabileceğiniz bir dükkân, soluk alıp oturacağınız bir çay büfesi... En önemlisi de gezeceğiniz yerleri, yarımadada olan olayların anlatıldığı bir salon bulunması. Genel bilgiyi aldıktan sonra, yola çıktık. Kilitbahir'den geçerek güneydeki sahil yolunu takip ettik. Yol üzerinde merkez tabyalardan birisi olan, "Namazgah" tabyasına uğradık. Gayet güzel hazırlanmış bir müze konumunda şu anda. İçeri de hazırlanmış videodan deniz savaşlarını tüm ayrıntısıyla öğrenmek mümkün. Burası kusursuz tasarlanmış adeta. İnsan, sadece buraya gelmekle de birçok bilgiye ulaşabilir.
Yolun devamında güneydeki koylara çıkartma yapan birliklerin ilk hedefi olan Alçıtepe'ye çıkıyoruz. Buradan bakıldığında güneyde tüm boğazı, kuzeyde Saroz Körfezi'ne kadar uzanan araziyi görmek mümkün. Manzarası harika tek kelimeyle. Bol bol toplu fotoğraflar çekilerek hem bu anı hem burasını ölümsüzleştirmiş oluyoruz. Sonraki istikamet Şehitler Anıtı. Yüksekliği 41 m. olan anıt, tüm heybetiyle Morto Koyu güneyinde bulunmaktadır. Burada şehitlerimize okuduğumuz dualardan sonra, efsane isim Yahya Çavuş ve arkadaşlarının yanına gidiyoruz. 26. Alay, 3. Tabur, 10. Bölük'ten olan Yahya Çavuş, Ertuğrul Koyu'nda, takımı ile tam 14 saat, kendilerinden sayıca fazla olan kuvvetlere adım attırmamış, mevzilerini can siperane savunmuştur. Ertuğrul Tabyasının sarıldığını görünce kalan 8-10 kişi ile geri çekilmek zorunda kalmıştır. Yaklaşık iki ay sonra Zığındere bölgesinde İngilizlere karşı yapılan süngü hücumlarında şehit olmuştur. Tabii bu bilgileri, kravatını cebinde taşıyan pek sempatik rehberimizden edindik ,ufak tefek aldığımız notlar da duyduklarımızı unutmamak içindi. Bu kahramanların önünde saygıyla eğilirken yarımadada gölgeler doğuya doğru uzamaktaydı. Sessiz çığlıklarımız arasında arabalarımıza binip bir başka yere doğru yola koyulduk.
Kilitbahir köyü ve kalesi, Seyit Onbaşı Anıtı ve Mecidiye Tabyaları, Çanakkale Şehitler Abidesi, Yahya Çavuş Anıtı ve Şehitliği, sargı yeri ve hastane şehitliği , Kabatepe Tanıtma Merkezi ve Müzesi,Anzak Koyu, Mehmetçiğe saygı anıtı, 57. Alay Şehitliği, Mehmet Çavuş Anıtı, Conkbayırı, Atatürk Anıtı,siperler, kitabeler derken gezimizi yavaş yavaş tamamlıyoruz. 57.alay şehitliğinde bayağı etkilendiğimi söylemeden edemeyeceğim. Daha on yedi- on sekizinde fidan gibi gençlerini toprağa veren anaların acısını en derinimde hissettim. Kardeşler ilgimi çekti ikisi de aynı yerde aynı anda şehit olmuşlar, aynı anda erişmişler bu rütbeye.
Gezimizi tamamlıyoruz. Otobüste kimimiz yorgun, kimimiz hâlâ enerjisi kaybetmemiş bir biçimde Manisa'ya geri dönüyoruz. Güzel bir gezi oldu, manevi yönden çok etkilenmiştim. Atalarımıza vefa borçlarımızı her daim hatırlayacağım, mavi semalarda bayrağımızın dalgalandığı, dalgalanacağı bu toprakları bir kez daha ruhuma kazıdım...
AYLİN OĞUZ 11-B