T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
MANİSA / YUNUSEMRE - Manisa Hasan Türek Anadolu Lisesi

Aslıhan Kahya

 

 

ESKİŞEHİR-ANKARA

 

             Çok soğuk olmayan bir geceydi 5 kasım gecesi. 24.00'te yola çıkacaktık, bu yüzden daha erken bir saatte okula gitmek üzere evden çıktım.

            Okula geldiğimde insanlar daha yeni yeni gelmeye başlıyordu. Babamla bir süre arabada oturduktan sonra dışarı çıkıp kızları buldum. Biraz sohbet  derken yola çıkma vakti gelmişti. Çantaları verip otobüse bindik, sayım yapıldı, eksik yoktu ve yolculuğumuz başladı.

            Gece olduğu için etraf karanlıktı ve otobüsün içindeki ışıklandırma sebebiyle dışarısı pek görünmüyordu. Camdan bakmayı kesip otobüsteki eğlenceye daldım. Vakit hızlı geçmişti. Saatler geçtikçe içerdeki coşkulu sesin yerini önce ikili konuşmalar daha sonra da sessizlik aldı.

            Yolculuk yaparken uyumayı pek sevmediğim için bir süre dışarıyı izlemeyi denedim. Işıklar kapandığı için etraf daha iyi görünüyordu. Bazen tam seçemediğim karanlık yerler vardı, bazen de uzaktan gelen ışıltıları görüyordum. Seyre dalmışken mola verdik, sonra uyudum. Sonra yine mola verdik derken otobüs iyice sessizliğe gömüldü.

   Sabahın ilk ışıklarıyla uyandım. Şevval hâlâ üzerimdeydi ve uyanmaya da niyeti yoktu. Fazla kıpırdamadan etrafı seyretmeye başladım. Çorak toprak ve cılız bitki örtüsüyle önümüzde akıyordu İç Anadolu. Yol üstünde yer yer ot toplulukları görünüyordu bazen ama genel olarak seyrekti.

            Sonunda sabah yedi sularında Eskişehir'e varmıştık. Şehrin girişi sessizdi hem de bayağı sessizdi. Sokaklarda insan yok denecek kadar azdı. Geçerken Kentpark'ı ve Osmangazi Üniversitesini gördüm. İlk bakışta modern bir şehir gibi duruyordu, gezdikten sonra  öyle olduğunu daha iyi anladım.

            Otobüsümüz bir sokak başında durdu. Kahvaltı yapacağımız yere koşar adımlarla gittik çünkü gerçekten acıkmıştık. O leziz kahvaltıyı yaptıktan sonra -peynirleri hâlâ aklımda- otobüse geri döndük ve şehir turuna başladık.

    İlk durağımız Odunpazarı'ydı. Burada dekore edilmiş, kimi otel olarak, kimi tarihi olarak kullanılan birçok ev var. Ayrıca lületaşı satan dükkânlar çok fazla. Her yerde beyaz beyaz görünüyor. Biraz gezip alışveriş yaptıktan sonra Kentpark'a doğru yola çıktık. Vardığımızda 1 saatlik süre verildi bize ve turumuz başladı.

            Burayı ilginç yapan detaylardan biri, Eskişehir'in yapay plajı. Fazla gerçekçi olamamış ama yine de bir kumsal görüntüsü veriyor. Başka bir yanı da sessiz sakin bir ortamının olması. İnsan burada gezerken ister istemez huzurla doluyor. Çevreye biraz bakındıktan sonra bizimkileri yakaladık ve onlarla dolaşmaya başladık. Daha doğrusu çevredeki bir sürü değişik aletle ilgilenmeye başladık. Önce baktık, sonra denedik, sonra da oynadık. Evet oynadık. Bayağı eğlendik, acayip eğlendik sonra eğlence bitti, otobüse bindik. Kısa bir yolculuktan sonra şehir merkezine vardık. Gezimiz başladı.

            Buranın çiğböreği çok meşhur. Ee, haliyle bizim grup da yemek istedi. Sora sora çiğbörek yapan bir yer bulduk oturduk, sipariş verdik. Sonuç hüsrandı:Beğenmedik. Biz de teselliyi hamburgerde bulduk.

            Yemek bitti, biz de Espark'ı bulmak için yine seferberlik başlattık, kimi gördüysek sorduk ve sonunda bulduk!  Gittik, gördük, beğendik. Burası bir alışveriş merkezi. Avm olur da alışveriş olmaz mı? Saldırdık mağazalara ama bir şey alamadan çıktık. Yakınlardaki bir mekanda oturduk, çay içtik sohbet ettik. Vakit dolunca otobüse binip Anadolu Üniversitesi'ne doğru yola çıktık. Sunumu yapacak eleman ortada olmadığı için biz de sadece çimlerde gezmeyi tercih ettik, sonra da otobüse dönüp uyuduk.

            Buradaki gezi bittikten sonra Ankara'ya doğru yola çıktık. Yaklaşık 3 saat sürdü yolculuğumuz. Fakat, o berbat trafik yüzünden otele bir saatte varabildik. Hepimiz yorgun ve açtık. Doğal olarak da  isyanlar baş gösterdi. Trafikte geçen süre içinde dışarıyı izledim bol bol. Modern bir şehirdi Ankara, gelişmişti. Şehrin girişinde yüksek binalar karşıladı bizi. Bir de, nüfustan olsa gerek, bayağı ev olduğunu fark ettim. İş merkezleri de çoğunluktaydı. Bu görüntülere dalmışken isyan sesleriyle beraber otele vardık. Çantaları aldık, anahtarı kaptığımız gibi odamıza çıktık. Yemekten sonra biraz sohbet,  şamata derken uyku ağır bastı ve tabii ki  hemen uyuduk. Sabah 07.00'de gözümü Gazi Üniversitesi manzarasıyla açtım. Bizimkileri uyandırdım, kahvaltıya indik. Güzel bir kahvaltıdan sonra toplandık ve otelden ayrıldık.

            Şehir turuyla başladık gezmeye. Kuğulu Park, TBMM, bakanlıklar, elçilikler, üniversiteler, alışveriş merkezleri derken kafamı nereye çevireceğimi bilemedim. Çünkü, Ankara'da her yerde ilginizi çekebilecek yapılar var. Fakat bu kadar yapının olmasına karşılık şehirde inanılmaz bir düzen var. Her şey yerli yerinde ve şehrin mimari düzeni çok güzel. Alt geçitlerde dahi kuğu minyatürleri var.

            Şimdiki durağımız ODTÜ. En başta gözümüze halk arasında "inek" olarak tabir edilen kesimin girdiği bir yer olarak gözükse de yapılan enfes sunumdan sonra burayla ilgili fikirlerimiz fazlasıyla değişti sanırım.

            Öncelikle söylemek istediğim, buraya ODTÜ'lü olmayan giremez. Kapıdaki güvenlik giren herkesin kimliklerini kontrol ediyor, öyle giriş yapılıyor. Biz ziyaretçi olduğumuz için hiç zorlanmadık, tipleri incelerken sunum yapacak 2 kişi arabaya bindi. Onlar konuşmaya başladı,  biz sustuk çünkü sunum gerçekten harikaydı.

            ODTÜ 46.000 dönümlük alana kurulmuş çok büyük bir kompleks. İçine normal büyüklükteki halı sahalardan tam 7.000 tane sığıyor. Zaten kampüsün içinde bir de stat var. Bütün fakülteler aynı yerde ve ulaşım otobüslerle sağlanıyor. Öğrenci evleri, yurtlar, hocaların kaldığı yerler hepsi bu kampüste. Ayrıca eczane, alışveriş merkezi ve özel hastanesi de var. Çoğu yerinde kafe ve restoranlar var. Yemyeşil bir alana kurulmuş, bir öğrencinin ihtiyacını giderebilecek her türlü şey var bu kampüste.

            Otobüsteki sessizlik sürerken durduk ve aşağı indik. Sunumun geri kalanı için amfilerden birine geçtik ve soru- cevap şeklinde ilerleyen sunum eğlenceli bir şekilde son buldu. Sunumdan çıktık, hepimiz birer ODTÜ kupası aldık, biraz dolaştık ve "ODTÜ'lü olmak ayrıcalıktır." Sözünü haklı çıkaran bu muhteşem yaşam alanından ayrıldık. Alışveriş merkezi önerileri eşliğinde Hacettepe'ye geldik.

    Başta hepimiz sunumu bekliyorduk fakat az bir süre kalmıştı, yemek mi sunum mu ikileminde açlık ağır bastı ve yemek arayışına girdik. Bir kısmımız da sunuma girdi.

     Hacettepe, adından da belli olduğu gibi bir tepe üzerine kurulu. Büyük bir alana yayılmış. Burada da yurtlar, öğrenci evleri aynı kampüste. Değişik mimariye sahip bir sürü mekân var. Biz de uzun bir yolculuk yaptık, hamburgerden kusmamıza rağmen yine hamburger yedik. Gidişte o kadar yormayan yol, dönüşte bitmek bilmedi. Çıktığımız merdivenler çıktıkça arttı, güneş tam tepede, yorulduk ama sonunda otobüse vardık. Sunumdaki grubu alıp Anıtkabir'e doğru yola çıktık.

    Kısa bir yolculuktan sonra Anıttepe'ye vardık. Otobüsten inip Anıtkabir'e doğru yürümeye başladık. Kalabalığın arasına karıştık. Biraz daha yürüdükten sonra gezi başındaki tüm yorgunluğu unutturan, bana göre gezinin en güzel yeri olan o muhteşem yapıya vardık. Anıtkabir karşımızdaydı. Ata'mızın yattığı yerdi burası. Sanki Ankara'nın en tepesiydi. Şehir gün batımında tüm ihtişamıyla öne çıkmıştı. Rehberimiz eşliğinde tura başladık. Turumuzun bir kısmı bittikten sonra askerlerin nöbet değişimine tanık olduk. Buraya girdiğimizden beri göze çarpan düzen burada da tıkır tıkır işliyordu. Bu değişimden sonra bir kısmımız balmumu müzesine girdi, biz de hocadan izin alarak Anıtkabir'in içine girdik.

            Buranın atmosferi çok farklıydı. Çekebildiğimiz kadar fotoğraf çektik, her yeri dikkatle inceledik, yazıları okuduk ve çıktık. Gezerken 2 defa saygı duruşunda bulunduk. Son olarak hediyelik eşya bölümüne geldik, beğendiğimiz anahtarlıkları aldık, kitap bölümünü gezdik ve müzeden çıkan grupla buluştuk. Hatıra fotoğrafıydı, öz çekimdi derken buradan da ayrıldık. Otobüse binip CEPA'ya gittik.

            Karşısında da büyük bir alışveriş merkezi vardı buranın ama biz sadece birini gezebildik. Bir yerden sonra yorgunluk ağır bastı ve oturmaya karar verdik. Bir süre oturduktan sonra tabii ki  kalktık ve gezmeye devam ettik. Kendi adıma buradan da bir şey bulamadan çıktım ve içim yana yana otobüse gittim. Uzun bir yürüyüşten sonra otobüse bindik ve Manisa'ya doğru yola çıktık. En başta dizi izlemeyle başlayan yolculuğumuz sonrasında yerini kahkahalara, şarkılara bıraktı. Tahmin edileceği gibi bir yerden sonra üstümüze ağırlık çöktü ve ortam sessizliğe gömüldü. Molaydı, uykuydu derken sonunda gelmiştik. Yine Manisa'daydık.

 

                                                                                                  ASLIHAN KAHYA 11-F

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 21.12.2014 - Güncelleme: 12.12.2019 16:28 - Görüntülenme: 735
  Beğen | 0  kişi beğendi